15 Eylül 2010 Çarşamba

1984 - Orwell

Öfke ve umutsuzluk taşıyan bir haykırıştı, bir çanın titreşmesi gibi uzayıp giden, derin bir a-a-a-ah iniltisiydi. Yüreği oynamıştı. İşte başladı, diye düşünmüştü. Bir İsyan!! Proleterler sonunda dizginlerinden boşanıyorlar.. Ses, açıkta kurulmuş bir pazaryerinden geliyordu. Oraya vardığında, yüzleri, batmakta olan bir gemide tutukluymuş gibi hüzünlü, iki-üç yüz kişilik kadın kalabalığını gördü. O anda genel umutsuzluk, tek tek kavgalara dönüşmüştü. Tezgahlardan birisinde, teneke tavalar satılıyordu. Hepsi berbat çarpık , çurpuktu, ama tencere türü şeyleri bulmak çok güçleşmişti. Kaplar bir anda satılıp tükenmişti. Başarılı olan bazı kadınlar, itişip kakışarak, başkalarını dirsekleyerek, tavaları ellerinde, kendilerine yol açmaya çalışırken, bu arada bir düzine kadın da tezgahın çevresine toplanmış, satıcıyı hak çiğnemekle, bazı kişileri kayırmakla ve malların bir kısmını saklamakla suçluyorlardı. Yeni haykırışlar yükseldi. İki öfkeli kadından saçları dağılmış olanı, tavayı yakalamış, berikinin elinden almaya uğraşıyordu. Bir anda birbirlerine girdiler ve tavanın sapı koptu. Winston olanları tiksintiyle izliyordu. Oysa bir süre önce iki-üç yüz gırtlaktan çıkan seste korkunç bir güç sezmişti.

Bu insanlar neden önemli sorunlar için de böyle bağırmıyorlardı!?


George Orwell - Bindokuzyüzseksendört isimli distopyasında geçen olayda ki gibi insanlarımız neden örgütlenemeyerek haklarının gasp edildiği, harcandığı, sömürüldüğü zamanlarda da gücünü kullanamıyor ?
İktidar sahiplerinin kendi egemenliklerini korumak için aldığı önlemlere bilinçsizce boyun eğen halk kırık dökük tencere için belki de daha çok kavga verecek!