sanatsal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sanatsal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2010 Cuma

Recep İvedik Serisi Ve Diğerleri


Recep İvedik serisi 1(bir) ve 2(iki) olmak üzere Türkiye halkı tarafından yoğun ilgiyle karşılandı, güzel gişe hasılatı elde etti.Şimdiyse Recep İvedik 3 (üç) geliyor ve merakla bekleniyor.

Merakla beklenmesinin sebebine farklı iki yönden bakabiliriz.

- Onu eğlenceyle izleyip beğenicek kitle
- Onu sanatsal olmadığı için eleştiricek kitle

Bu iki kutubun çekişmeside bir anlamda film kadar sükse yapıyor. Gerçek anlamda senaryo açısından çok vasat bir film Recep İvedik. Tek bir karakter üzerine
yoğunlaşılmış ve o karakter üzerinden hareketle yola çıkılmış.

Sanatsal diye adlandırılan, iyi senaryoya sahip ve usta oyunculardan kurulu, anlatmak istedikleri Recep İvedik'ten çok ayrı olan, toplumsal mesaj içeren
bir sahnesinin çekimine defalarca çalışılan, çekilen sahnenin izleyicinin zihninde ne oluşturucağı defalarca düşünülen filmler neden Recep İvedik kadar
izlenme oranlarına sahip olmuyor? İzleyicinin beğenisini kazananlar neler ?


Bu sorularımıza cevap olarak verebileceğimiz ; insanların düşünmeyi, analiz etmeyi ve anlamak istemeyi sevmemesi. Bir David Lynch yapımı muhteşem ama karmaşık yapıdaki filmler, Haneke kadar ince mesajlar verebilen, Kubrick'in ki kadar özgün ve dizayn harikası , Alfred Hitchcock filmleri kadar sinemaya teknik açıdan katkı sağlamış, Türkiye'nin yönetmenleri içerisinde Nuri Bilge Ceylan'ın yaptığı gibi sessiz bir kare içerisine onlarca anlam yüklenmesi , Reha Erdem gibi toplum psikolojisinden yola çıkılmış filmler ve daha benzer birçok hareketin bu insanlara çok fazla gelmesi Recep İvedik gibi filmlerin izlenmesinde büyük rol oynuyor!

Bırakalım Recep İvedik rekorunu geliştirsin.Sinamada düşünmek,analiz etmek ve anlamak için, sinemanın bu yönünü severek çırpınan küçükte olsa bir kitle hala var !

12 Ocak 2010 Salı

Michael Haneke


Sinemayı bir eğlenme alanı değil; düşünme, kafa yorma ve seyircinin de dahil olması gereken aktif ve organik bir sanat dalı olarak gören yönetmen..seçtiği konular çoğunlukla burjuvaziye eleştirel bir tavır alır gibi durur ve fakat o'nun asıl ustalığı filmlerindeki o buhranlı tempoyu daima diri tutmasında ve final sahnelerinin eşsiz sihrindedir..tarantino'nun süslü şiddet sahnelerini haneke, daha olağan ve hayattan gibi gösterir..öykülerin temelinde hep bir 'parçalanma' olgusu yatar..örneğin "7. kıta" filminde, sıradan bir burjuva ailesinin hayatını izlerken, bir anda o ailenin içinde bulunduğu bu 'mutlu' hayattan kurtuluşuna ve çöküşe doğru sürüklenmesine tanık oluruz.."funny games" filminde de yine sıradan bir aileyi anlatacağını düşünürüz ilk dakikalarda..ve fakat sonunda yine görkemli bir parçalanmanın yaşanacağını da bazı işaretlerden rahatlıkla anlayabiliriz..tatilden dönen bir ailenin arabalarının içindeki konuşmalarıyla başlar film..cd'den gayet huzur verici melodili klasik müzik çalarken izleyiciyi büyülenir ama aniden İskandinav death metal ara ara duyucağımız sert bir şarkı işte o işaretlerden birini gösterir..ayrıca bu filmin ilk dakikalarında sandalda görünen bıçak, hollywood klişelerine güzel bir göndermedir..bilindiği gibi, özellikle amerikan korku/gerilim filmlerinde, başlarda görünen ve üzerinde durulmayan cisimler filmin finaline gelindikçe birer ölüm aracına dönüşürler..bu filmde de, mutlu aile tablosuna bakarken henüz biz, sandalda yuvarlanan bir bıçak görünür..ama o dakikalarda normalüstü bir durumla karşı karşıya kalınmadığı için bu bıçağın kullanılacağı o vahşet dolu sahnelerin gelmesi beklenir, yani bu da bir işaret(?)tir..sonunda iki katil, anneyi sandala koyar elleri kolları bağlı bir biçimde..anne, kurtulmaya çalışırken sandaldaki bıçağı görür ve ona uzanmaya koyulur..tam bıçağı alıp kurtulacakken, ya da biz öyle umarken,haneke bize öyle ummamızı sağlarken, katillerden biri bıçağı fark eder, elinde şöyle bir tartar, üzerinde durmadan bıçağı denize atar...haneke'nin istediği tam da budur yani; izleyiciyi şoka uğratmak, o masumane hayallerini yıkmak.."michael haneke sineması"nı kabul etmekten başka çaremiz yok.
Onun farklı bakış açısına ve izleyiciyi rahatsız etmek istiyorum diyerek üzerinde büyük psikolojik baskılar kuran filmlerine alışmamız gerekiyor.